ULUDAĞ

-->
DAĞ GİBİ BİR AŞKLA SEVMEK HAYATI

Savaşın fitilini ateşleyen aşk, kocaman bir öfke kuyusunun içine düşmüştü. Tanrılar, aşkın neler yapabileceğini izlemek için dağın tepesinde kendilerine yer yaptılar.

Aşk, evrenin ilk gününden bu yana hiç savaş kaybetmemişti. Bunu da kazanacaktı. Ama, kimin kalbinde kutlayacaktı zaferi; bu bilinmez. Sparta kralının karısını ve servetini alan aşk, kendine Uludağ’ın tepesinde maceradan iyi anlayan seyirciler de bulmuştu nasılsa; 10 yıl sürdü savaş. Taaa Çanakkale’deki bu savaş, Uludağ’dan nasıl izlendi diye sormayın. Hayatın böyle yerleri, zamanın böyle anları, bazen efsanelerin böyle yanları vardır. Tanrıların takvim öncesi o çağlarda bu savaşı Uludağ’dan izledikleri söylenir. Bu bir söylence olsa da dağın doruk noktasından açık havada İstanbul’un o ışıklı halini seyretmek ve aşka bir kez daha aşık olmak mümkün.

Adına Olimpos dendiği, efsaneye göre tepelerinde mitolojik tanrıların güneşlendiği tarihlerde Uludağ; aşkın, bazen kendisini özletmek için kaçıp geldiği, bazen bir kalbi kendisine tutsak etmek için ansızın karşısına çıkıverdiği, bazen de aşkı herkes iyi bilsin hoş bilsin diye yeşerip çiçeklendiği yer oldu.
Herkese başka türlü göründü aşk Uludağ’da. Kimsinin karşısına kar beyaz bir tutku oldu çıktı, kimisi ilk aşkının peşinden düştü Uludağ yollarına, kimisi zirveye aşık oldu, kimisi eğlenceye duyduğu aşkın izini sürüp Uludağ’a koştu, kimisi kışına kimisi baharına vuruldu, kimisi için aşk ‘kardan adam’ oldu, kimisi için aşk kendi oyununa geldi ve çığ altında kaldı. İ.Ö. 400’lü yıllarda Lidya Kralı Krezüs, oğlu Atys’i onurlu bir hayata duyduğu büyük aşk yüzünden kaybetti Uludağ’da. Doğruya duydukları aşkın peşinden dünyanın pek çok yerinden keşişler kalkıp ona geldi. üçüncü yüzyıldan sonra keşişler manastırlar inşa etmeye başladılar Uludağ’da; sekizinci yüzyılda Nilüfer Nehri ile Deliçay arasındaki vadi ve tepelerde manastır sayısı yirmi sekizi buldu.
Orhangazi, kahramanlığa ve bu topraklara duyduğu aşkın gücü ile uzun bir kuşatmadan sonra Bursa’yı teslim aldığında, dağdaki keşişlerin yaşadığı manastırların bazılarının yerlerine Müslüman dervişler için Doğlu Baba, Geyikli Baba, Abdal Murat gibi inziva yerleri yapıldı.
Her zaman cömert oldu Uludağ. Hayata aşık olanları, dağa aşık olanları, aşkı başından aşkın olanları ceviz, fındık ve kestaneyle doyurdu. Onu sevenleri o da çok sevdi. Dağ çileği, kızılcık, muşmula, çoban üzümü yetiştirdi ve şehirden kalkıp ona gelenlere kendi yetiştirdiği meyveleri sundu. Erkekler kızların kalbini kazansınlar diye erkeklerin eline erguvanlar, yabani güller, bahar yıldızı, gelincik tutuşturdu.
Şimdi, Türkiye’nin her yerinden, dünyanın pek çok kentinden aşıklar kalkıp onda alıyor soluğu. Uludağ, her solukta taze bir kekik kokusuyla doluyor misafirlerinin içine. Marmara’nın en yüksek dağı olan Uludağ’da yılın 180 günü kar altında geçiyordu bundan birkaç yıl öncesine kadar ama şimdi onun da canı sıkkın bu iklim değişikliği mevzuları yüzünden.
Heybetli duruşu, dağcılık sporuna aşık olanları, tatil için kendisine kar beyaz bir eğlence arayanları hep hayran etti Uludağ’a. Karatepe’nin kuzeyinde, buzul çağından kalma Aynalıgöl, Karagöl, Kilimligöl var. Göllerinin masmavi sularına, yemyeşil çam ormanlarına vuruldu bazıları. O hep, kuvvetli bir delikanlı gibi durdu yerinde. Boyu 2543 metre, uzunluğu 40 kilometre, genişliği 20 kilometre... Üstelik de zengin bir delikanlı; Türkiye’nin en fazla volfram rezervi Uludağ’da.
Uludağ, orda durup bekler. Patikalarıyla, yaylalarıyla, titrek kavaklarıyla, yağmur yağar yağmaz yuvalarından fışkıran rengarenk kocaman mantarlarıyla, ceylanlarıyla bekler. Katran ardıcı, mazı meşesi, yoğurt otu, misk soğanıyla bekler. Toplar anjelikleri, sen gelirsin diye belki bir taşım reçel kaynatır, bekler. Kimseyi kimsenin yerine koymaz Uludağ; herkesi ilk aşkı gibi sever.

Yorumlar

Popüler Yayınlar