AMAZON 4

AĞLAYAN BİR MARSLIDAN DAHA KÖTÜSÜ, AĞLANACAK HALİNE GÜLEN BİR MARSLIDIR.
Duydum ki Issız Adam filmini izleyip de ağlayanlar arasında Marslılar da varmış çok. Hatta filmden çıkınca içmeye gidip, yas tutuyorlarmış; hayatlarında tutamadıkları Venüslüler’in yasını herhalde. İlk ezberlediğimiz şeylerden biridir oysa; Marslılar ağlamaz. “Hadi oradan” demek geldi şimdi içimden. Ne Marslılar gördüm ben ağlarken. Bizimle yan yanayken taş gibi duran ama kendi başlarına kaldıklarında bomboş bir kağıt gibi yana yana bizi arayan Marslılar gördüm çok. Birazcık gözyaşına kapılıp onlara doğru yüzeceğimizi, hıçkırıklarının yarattığı dalgalarla onların kıyılarına vuracağımızı ve bu sayede bize ruhi teneffüs yapma fırsatını elde edeceklerini zanneden Marslılar gördüm. Beyler, bize inanmayın, sakın ağlamayın yanımızda, sevmeyiz hiç, bir Marslının bi’ zavallı gibi ağladığını görmek istemeyiz. “Venüslüler, yanlarında ağlayabilen Marsılara bayılır” palavrasını kim uydurdu bilinmez ama sizi oyuna getirmek için olduğu kesin. Sizi ağlarken görmek istediğimiz zamanlar olmuyor değil tabi, kahrınızdan ölürken karşınıza geçip içimizin yağları eriyerek seyretmek istediğimiz zamanlar olmuyor değil. Ama sebebi başka. Ağlamak için sebebi olanların müsebbibi olmaktan da büyük keyif alırız ayrıca. Evvel zaman içinde hepimiz siz Marslılardan birilerini bi’ şey sandık. Değilmişsiniz gördük sonra. Yıldırım düşse tutar sandığımız adamlar, okyanus yırtılsa diker sandığımız adamlar, teknenin yelkeni uçsa kıyıya üfleye üfleye bizi iter sandığımız adamlar yokmuş meğer. Tufan çıksa dağları aşar, özleyince en uzak yollardan tek nefeste bize koşar, biz azıcık sevinsek keyiften coşar sandığımız Marslılar hiç doğmamış, öyle adamlar hiç olmamış meğer. Öyle olsaydınız, bi’ gün yanımızda kendinize yenilip ağlasaydınız, içimizde toprak kayması olurdu, çiçeklerimiz dallarımızı kururdu. Ama şimdi siz ne zaman ağlasanız, içimizde şelaleler coşuyor bizim, keyfimizin kökleri sulanıp canlanıyor. Ağlayan Marslılar için kadeh kaldırıp eğleniyoruz biz de, onların dağ gibi gururlarını yere indirip şenleniyoruz. Ama daha kötüsü var; ağlanacak haline gülen Marslılar… Ay onlara (yani sana da belki) ne demeli acep. Haberleri yok ki bi’ şeyden, farkında değiller ki. Şişelerin dibini görüyorlar ama diplerinde duran ve adamlıklarını duvardan duvara vuran planlarımızı görmüyorlar. Görenler gelip bize anlatıyorlar bazen, “kendisini bu kadar komik duruma nasıl düşürür, herkesi kendisine nasıl böyle güldürür” diyorlar. Ağlayın gülünecek halinize Marslılar. Ayağınızın altından halıyı çektik kaç kere; kimin yaptığını nasıl yaptığını, hiç anlamadınız bile. Sizin açtığınız yaralara tanıdık tenlerin tuzunu bastık biz; ağlayın. Siz bizi Midas’ın kuyusu sanıp kulağımıza bağırdınız ya sırlarınızı, biz o sırları yollara serdik, hiç duymadınız. “Kızlarla film izliyoruz aşkım” derken aslında biz ne filmler çekiyorduk hiç bilmediniz. Size kendi ellerimizle cevizli pilav pişirdikten, aklınıza aşkı düşürdükten sonra kendi kuytu yerlerimizde ne cevizler kırdık hiç görmediniz. Elmamızı ısırıp bizi şeytana gebe bıraktınız, Kabil’i doğurduk siz ömür boyu dertten dokuz doğurun diye. Ağlayın şimdi. Halinizi fark edip karalar bağlayın.



Yorumlar

Popüler Yayınlar