AMAZON 5

VENÜSLÜLER VE MARSLILAR ‘KÖR’ - ‘EBE’ OYNUYORLAR
Oyunlara bayılırız; oyun oynamak Marslıların da bizim de en sevdiğimiz şey. Her yerde ve her koşulda oyun oynayabiliriz. En yorgun, en karışık, en iştahsız zamanlarımızda, en uslu anlarımızda, kırılıp dökülmeye hiç hazır olmayan yanlarımızla bile oyuna hazırızdır. Ama oyunu iyi oynamanın tek ve en önemli kuralı, oyun oynadığını kimselere belli etmemektir; diğeri oyunu fark ederse yanarsın, sobelenirsin ve bu çok yüz kızartıcı bir şeydir. Uykusunda konuşan Marslıların, hamuru sadece kastan oluşan ve en şerbetli duyguları sadece önüne koyduğumuz tastan içmeye alışan Marslıların, rakıyı şişede balık, çareyi köşedeki alık zanneden Marslıların yüzünün kızardığını çok gördük. Onlar, defterlere en karanlık yanlarını yazarlarken biz en aydınlık yerlerde onların defterlerini çok dürdük. Peşimizden gelsinler diye karda yürüdük, izler bıraktık, en kurt kesilenleri bile kuzu kuzu geldiler yolumuzdan. Onlar sözünden dönüp dönüp bizim gözümün düşerlerken, biz de onları hiç olmayacak hallere düşürdük oyunun daha en başında. Marslılar, sokakta top oynamayı, kumsalda şişe çevirmeyi, zillere basıp kaçmayı, Venüslülerin koynundan içeriye akrep atmayı oyun zannederken; Venüslüler, dudakları boyunlarında dolaşan o akrebi yakmaya uğraşırlar, sert bir şutla paramparça olan can kırıklarını süpürürler, şişeyi bir kez çevirmekle yetinmeyip bütün Venüslülere denk getirmeye çalışan Marslıları affetmenin bin bir yolunu bulurlar, başka kapılarda gezip duran ama Venüslünün kalbinin oturduğu yerin ziline bir türlü basmayan Marslıların yolunu gözlerler. Böyle ola ola biz Venüslüler de öğrendik tabi oyunun en hasını oynamayı; oyuna yeni kurallar bulmanın, oyunun orta yerinde tam gitmek üzereyken bir Marslıyı çırılçıplak soymanın ve onu öylece kapının önüne koymanın alasını biliriz yani.
Venüslüler ile sek sek oynarken, iki tek sek votkadan sonra adımları şaşan Marslıların yollarını şaşırtıp, onları oyundan düşürdük. Bazen öyle ileri gittik ki, Marslıların akıllarını üşüttük, buz gibi oldular, dondular kalbimizin soğuğundan ama yine de bilmediler oyun oynadığımızı. Eğer bizi oyuna zorlarlarsa onlardan çok daha iyi oyuncu olduğumuzu hiç bilmediler. Giderlerken, bizi ağlaya zırlaya bıraktıklarını zannettiler ama biz arkalarından oynaya zıplaya şenlikler yaptık. Marslılar kelime oyununu hep çok kötü oynadılar çünkü kelimelerin anlamlarını hiç öğrenemediler, öğrenmek de istemediler zaten. “Aşkım” dediklerinde aşkın ne anlama geldiğinden, biz Venüslülerin o kelimenin karşısına ne yazdığımızdan haberleri olmadı hiç. Kim kör kim ebe hiç bilmediler. Kör olmak mı yoksa ebe olmak mı daha iyi bunu da bilmediler hiç. Oysa tanrı bize zaman zaman kör olabilme yeteneğini vermekle Marslıları eksik bırakmıştı. Onları hep ebe olmak, peşimizden koşmak, bizi arayıp bulmak zorunda bırakmıştı. Her Venüslü bunu iyi öğrendiğinde daha özgür olacak. Genelde Marslılar Venüslülerin gözlerine aşk sürüp kör ederler, kendileri ebe olurlar ama kör Venüslüden sıkılıp hep başka Venüslüleri sobelerler. Sırf bu yüzden, fotoğraflardan, bir başka Venüslünün gözlerini oyan Venüslüler de çok olmuştur ve işte o gözler de Marslılar kendi gezegenlerine dönerken onların en büyük korkusu olacaktır. Ama bütün bunlar bir yana, oyuna hiç girmeyen, oyunları hiç sevmeyen, böylece de hiç kaybetmeyen Venüslüler var.
Ne demiş Yasemin Mori, “ben seninle hiç oynamadım, sen beni hiç yenemedin”.

Yorumlar

Popüler Yayınlar