AMAZON 1

Ağlamayın beyler. Zaten başka gezegenlerden gelmiş insanlar olarak bu gezegende birlikte yaşamaya çalışmamız çok saçmaydı. Denedik ama olmadı bakın; mayalarımız birbirini tutmadı yani. Bir gün bunun olacağını bilseydiniz daha başka mı olurdu her şey sanki; boşuna pişmanlık duymayın.
Toparlanmaya bakın bir an önce. Ağlayıp sızlanacak vakit yok. Hayatınızdaki –hayatınıza yok yere aldığınız ve yok nedenlerle bir türlü hayata almadığınız- bütün kadınları bulun ve vedalaşın. Son bir kez sevişin bizimle. Her birimizin içine en hazırlıksız zamanımızda bıraktığınız bütün lacivertleri toplayın. Biz gidiyoruz. Şimdi siz adamakıllı veda sözleri de bulamazsınız. Olsun. Ahmet Altan hepinizin yerine giderayak bizim dengemizi bozacak, bir taşla hepimizin kuş kalplerini vuracak cümleler kuracaktır nasılsa; sözcünüz o olsun. Süre başladı. Üçüncü gong sesini duyduğunuzda kendi gezegeninize ve tabi bizsiz olarak yolculuğunuz başlamış olacak. Ama size bir haberim daha var; siz ilk iki gong sesini duymadınız maalesef; hiçbiriniz. Çünkü başka işlerle ilgileniyordunuz. Egonuz hiç sarsılmasın ve dengeniz hiç bozulmasın diye katsayısı özenle katlanmış sonsuz çarpanlı kibrinizi pamuklara sarmakla meşguldünüz. Delgado’nun, Emre’nin, Fatih Terim’in çok sesli gidiş gelişleri ile meşguldünüz içimizde gidip gelirken. Çocukluğunuzdan kalma arızaları, bizim yaşamlarımıza, soruları bir türlü cevaplanamayan bulmacalar olarak getirip koydunuz. Biz, “seni seviyorum” sözleri ile dışa vurduğumuz ilk gong sesini kafanıza vurduğumuzda, siz dibe ya da tavana vuran borsa hesapları ile uğraşıyordunuz, kördünüz yani. Yaşamla aramızdaki ipleri kendi yöntemlerinizle sinsice çözüp, kalbimizin uçurumlarında arapsaçına döndürdünüz. Her biriniz kalbimizde diğerlerinin ayak izlerini görüp kıllandınız; banyodan, lavabodan, beyaz çarşaflardan, tahriş olmuş yüzlerimizden biz temizlemek zorunda kaldık kıllarınızı. Siz, iki aşk arası verdiğiniz molada, ihanetin dayanılmaz keyfi içindeyken geldi ikinci gong sesi. Colin Farrell bakışınızla karamelize edilmiş aşkımız yan yana duruyordu o gong sesinin orta yerinde; oysa siz o sıra bir votka kadehinin dibinde “boyu değil keskinliği mühim” dediğinizi zıpkınınızla balık avındaydınız, sağırdınız yani. Zemini kalp kırıklarıyla kaplı kirli yaşamlarınızı, ilkel genlerinizin artıklarından temizlemek için saçımızı süpürge ettik ama ne fayda. Venüs yolcuları olarak bazılarımız, sizin çığırından çıkmış hırslarınız, eli kırbaçlı azgın fantezileriniz, beyazı siyahtan anneyi sevgiliden ayıramayan beceriksizliğiniz yüzünden birbirimize biraz kırgın çıkıyoruz yola; bizi birbirimize düşürdünüz çok zaman. Bazılarımız daha kapıdan çıkmadan, siz bacadan öbürümüzü aldınız içeri. Mühim değil. Biz birbirimizi affederiz ama muhtemelen siz Mars yolcuları için işler daha da zor. Tutmadığınız sözleriniz, yalandan incelikleriniz, kalın kalın timsah göz yaşlarınız, inkarlarınız, dağları taşları kıskandıracak kadar yerinden oynamaz inatlarınız bizim valizlerde olduğu için size irtifa kaybettirecek pek fazla ağırlığınız yok ama hep hafife aldığınız bakışlarımız, sözlerimiz, sabırlarımız var yanınızda; onların pimini çekeceğiz elbette siz bu diyardan giderken. Her şey buraya kadardı. Bir arada olmayı başaramadık sayenizde. Kendinize iyi bakın. Bir kere daha bakın bakalım biz olmadan neye benziyorsunuz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar