TATİL 1 / TEKNE


DENİZ ALIR BENİ, ALIR KENDİME GETİRİR

Bir sabah uyanırsınız, şehrin her zamanki sabahlarından birine; pencereye çıkıp gözlerinin içine bakarsınız şehrin ve “bir süre görüşmeyelim” dersiniz.
Birkaç tişört, mayo, havlu, terlik koyup çantanıza, artık birbirini neden sevdiğini unutmuş çiftler gibi biraz uzaklaşırsınız ondan.
Sizi makyajsız, jölesiz, kravatsız da çok beğenen denize gidersiniz; tekneyle...
Rota, Marmaris - Bozburun arası. Bir hafta. Teknede geçen o bir hafta nelere nelere yeter, ancak gidince anlarsınız.
Şehrin parfümleri ile körelen burnunuz, Marmaris mavisinin zihni baştan çıkaran kokusunu duyduğu an, aklınıza düşüp yol boyu sizinle gelen bütün yorgunlukları unutursunuz. Poseidon rüzgarı, insanın sadece dışında değil, içinde de eser. Rüzgarın peşinden gider, eşsiz koyların koynuna yüzersiniz.
Teknede kimse gidip kamarada yatmaz geceleri, yıldızları bırakıp kamaraya gidemez kimse, kimse kayan yıldızların kuyruğuna dilek bağlama eğlencesinden mahrum kalmak istemez çünkü. Sabahları, saat 6 gibi, daha gün doğarken uyanırsınız; beyaz yatak çarşafları yerine mavi deniz serilidir altınızda. Teknenin kahvaltısı, başka hiçbir kahvaltıya benzemez, mönüde her şeyin en tazesiyle birlikte ruhunuzu doyuran enfes bir huzur, gözlerinizi doyuran leziz bir manzara vardır. Denizin serinliği sayesinde, sizi terleten her şeyden arınırsınız. Kahvaltı biter, kendinizi her sevgiliden daha tutkulu olan denizin kollarına bırakırsınız.
Antik çağların insanlarından biri olursunuz o bir haftalık tekne tatili boyunca. Zaman, Bizans ve Roma kalıntılarının orta yerinde durmuş kalmıştır ve bütün rota boyunca siz o zamanları yaşarsınız. Marc Antonius ve Kleopatra’nın yaşadığı büyük aşkın size de sirayet etmesi için kalbinizin bütün kapılarını ardına kadar açarsınız. Çağlar öncesinde denizlerin hırçın, gözü kara, korkutucu adamlarını, korsanları gizleyen koylar, yat ve guletlerin gizli mola ve demir atma yerleridir artık; siz o efsanelerin peşinde keşfe çıktığınızda, denizin uçan balıkları sizinle yarış tutar.
Öğle saatleri genelde koylarda geçer; düşüncelere dalıp gitmek yerine snorkel alıp denize dalarsınız. Başınız suyun altına girdiği anda, orası artık başka bir dünyadır; hiç bilmediğiniz renklerde balıklar karşılar sizi suyun altında.
Daryus’un İskender’i büyüleyen hazinesinin, İstiklal savaşı sırasında İtalyanların bu sulara göz dikmesine neden olan zenginliğin aslında işte bu muhteşem güzellik olduğunu görürsünüz.
Bütün bunları gördükçe de, şehrin sizi nelerden mahrum bıraktığını, gerçekte neye aç olduğunuzu fark edersiniz. Demir attığınız koyların yamaçlarından gelen kekik kokuları iştahınızı daha da açar.
Teknede yörenin yemeklerini bilen bir aşçı da varsa, yeryüzün her hükümdarından daha zenginsinizdir. Seyir halindeyken palamut yakalamak, kabak çiçeği dolması ya da keşkek yemek, adını bile bilmediğiniz otlardan yapılan ve tadına has zeytinyağı ile tat katılan enfes salataların suyuna banmak, deniz suyunda pişen makarnanın üzerine o benzersiz huzurdan mükemmel bir sos yapmak, zeytinyağında kızarmış taze sebzelerin tadına varmak, tekne tatilinin en anlatılmaz yanlarından biridir; aklınıza ne zaman deniz kaçsa bu tatları hatırlarsınız.
Uyusun da büyüsün der eskiler, büyüdük belki uyumakla büyüyecek kadar ama tekne tatilinin insana en iyi gelen taraflarından biri de, seyir anında beşik gibi sallanan teknede şekerleme yapmaktır.
Şimdi, “hoşça kal şehir, ben gidiyorum” diyen var mı? Biz gidiyoruz, gelen var mı yani...


Yorumlar

Popüler Yayınlar