AMAZON 6


İTİRAF EDİYORUM; VENÜSLÜYÜM VE BİR MARSLIYA AŞIĞIM

Sana geldim. Ona gitmeyi düşündüğünde sana yola çıkma cesareti verecek en önemli şeylerden biri, seni bekliyor olma ihtimali. Acaba bekliyor mu? Sürekli düşünmese bile; o şarkıyı dinlerken, senin hep tekrarladığın sözcükleri bir başkasında duyduğunda, gece tam başını yastığa koyarken, saçları seninkine benzeyen, hıçkırığı seninkine benzeyen birisini gördüğünde seni aklına getiriyor mu acaba? Bir gün başka birisine, başka bir yere gitmektense sana gelse, başka kapıları zorlamaktansa, senin aralık kapından içeri girse, sana sarılsa, bırakıp gitmeden önceki halini sakladığın yerde bulur musun? İtiraf ediyorum; Venüslüyüm ama o Marslıya aşığım. Aşıkken bastığı yerlere dikkat edecek durumda mı oluyor sanki insan? Hepimiz kendimize mayınlardan arınmış, zehirli anlarından, öldürücü yanlarından temizlenmiş alanlar yaratmaya çalışıyoruz aşk için. Tuhaf olan, bir önceki aşk felaketinde açılan yaralarımızı sarmak için bizim genelde ve koşa koşa bir başka mayın tarlasına dalmamız. Delinin ölümü aşktan olsun. O mayın tarlasının öbür tarafına kanamadan, körelmeden, eksilmeden, kırılmadan geçmenin kesin bir yolu var ama biz bulamıyoruz. O Marslı benim hayatıma girdiğinde yalnız bir kızdım; külkedisi masallarına inandırılmış, pabucunu o merdivenlerde düşürse kime denk gelir, bir getiren olur mu diye hep merak etmiş, öğretmenine aşık olmuş, ilk aşkını ilk aşkına anlatmış bir kızdım. Suyun öbür tarafında üstüne bi’ şişe acıbadem likörü döküp kendisini ateşime verecek kadar bana aşık, kendi gözlerini çıkartıp benim onun aşkına kör bakan gözlerimle değiştirmeye kalkacak kadar çaresiz bir Marslıyı kendi haline bırakmış bir kızdım. O Marslının ahı tuttu sanırım. Suya basmadan, taşları oynatmadan karşıya geçmeyi beceremezdim ama başka bir Marslının, bi’ mızıkçının içimde söndürdüğü fenerleri kendim yaktım yine. Kalbimin sökülen yerlerini kendim diktim. Bu yüzden de bir kahraman bekler oldum. Hiç ağlamayan, omuzları hiç düşmeyen, hiç uyumayan, sesi hiç kısılmayan, elleri hiç üşümeyen... Şimdi, o gözyaşları için, yere değilse de üstüme düşen o omuzlar için, aynı benim gibi uyuyan kocaman bir adamı düşündükçe içimde şelaleler bütün kayaları sarsıyor. İnsan aradığı, beklediği şeyler konusunda bazen ne kadar yanılıyor. Çünkü o mızıkçı Marslı, hamama gidince kurnaya, düğüne gidince zurnaya aşık olan cinsinden. Öylesini beklemiyordum ki ben. Bir incir ağacıydı bu Marslı. Dallarından ne meyveler topladım o kısa mevsimde. Gövdesinin en kuytu yerinde uyudum kaç gece. Başka aşklarla kalınlaşmış kabuğunu soyup kendimi sürdüm kimsenin bilmediği yerlerine.  O çok rüzgarlı gecede en yukarıdaki dalları bile yere değdiğinde, devrilmesin diye, en yakınlarının yanında hatırlamak bile istemeyeceği hallere düşmesin diye onu ben tuttum. O mızıkçı Marslı, bi’ incir ağacıydı. Dallarına salıncaklar kurdum. Killi toprak rengi bi’ halının üstünde gövdesine yaslanıp sabahladım kaç gece. Hep orda kalacak, benim hayatıma kök salacak sandım. Ama derler ki; darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.


Yorumlar

Popüler Yayınlar