KİTABÎ 9
ÇOCUKLUK, ÖZGÜRLÜĞÜN SÜRESİZ VİZESİDİR
“Beş yaş, insanın en
olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına
bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencere önünde,
dışarıdaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü
sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan
biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış
yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum. Hayatımdaki tek iyi şey
artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı; zarardan kâr. Uzun süre annemle
babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalıştım aslında.
Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda
kan ter içinde tepinmek, servis minibüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir
sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları
için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı.”
Mahallede büyüyen, hayatın en önemli sırlarını iki apartman arasındaki
karanlık, rutubetli, daracık kuytularda mahallenin büyük, aklı da kanı gibi
deli akan abilerinden öğrenen çocuklar, özgürlüğün kitabını yazarlar hem de
öyle bir yazarlar ki okuyanlar şaşıp kalır. Gülsen mi ağlasan mı, senin de bir
mahallede nice anıların kaldı diye hüzünlerin dalgalı denizine dalsan mı, dizde
nefes nefese bir çocukluk macerasından kalma o belli belirsiz yara izine bakıp
hatıralara pansuman mı yapsan bilemeden, hepsinin arasında gide gele okuyacağın
bu kitap bence tam da Alper Canıgüz’ün kendisini bize tanıştırdı üzere beş
yaşındaki Alper Kamu tarafından yazılmış. Kitabın ilk sayfasını açtığın,
hikayenin içine girdiğin andan itibaren aslında okur olarak gerçek hayatından
bir süreliğine ayrılmış, Alper Kamu adlı veledin ve daha pek çok matrak, tuhaf,
sıradan, ürkütücü, deli, sakin, dedikoducu, işinde gücünde insanın yaşadığı o
mahalleye yerleşmiş olacaksın. Kitabı, Alper Canıgüz’ün yazdığı satırlar olarak
okumana imkan yok, sen de kuvvetle muhtemel beş yaşındaymışsın gibi, Alper
Kamu’nun yaşıtıymışsın ve Dağ Çileği Sokak’la yeni bir savaşa
hazırlanıyormuşsun gibi yaşayacak, mahalle savaşları için gazoz kapağı ezecek,
Kız Tevfik’in arkasından atıp tutacak, Alev Abla’ya ufaktan aşık olacaksın.
Cinsiyetin nedeniyle bu mahallede sana bankacının kızı ya da Alev Abla rolü de
düşebilir; hiç şüphen olmasın ki kitap boyunca rolüne kendini fena
kaptıracaksın.
“Alev Abla, bir haller
yaparak masalı bitirdikten sonra, oturup iyi niyetle düşündüm bunun bizimle
ilgisi nedir diye. Pek mantıklı bir sonuca varamadığımı söylemek zorundayım.
Haydi diyelim komşu evlerde oturan Kay ile Gerda biz ikimizi temsil ediyordu.
Dünyayı o lanetli aynadan gördüğüm de iddia edilebilirdi doğrusu. Peki, Karlar
Kraliçesi kimdi? Erdoğan Bey herhalde. Yani ben Erzurum’a ya da cehennemin
dibine gitsem Alev Abla gelip beni bulacak mıydı? Bu muydu yani? Ağzından
çıkanı kulağının duyduğundan emin değildim. Çok güzel bir masalmış dedim.
Alper Canıgüz’ün yaratığı Alper Kamu karakteri; oğlunuz,
kardeşiniz, yeğeniniz, kankanız, apartmandaki ya da sınıftaki en yakın
arkadaşınız olsun isteyeceğiniz türden bir çocukadam. Mahallede özgürlüğün
dibine vuran, aklına eseni yapan, çocukluğun özgürlük vizesinden gönlünce
faydalanarak her deliğe girip çıkan Alper Kamu’nun daha o yaşta Dostoyevski,
Nietzche, Oğuz Atay okumuş olması, annesinin hijyen takıntısının bastırılmış
cinsel dürtülerinden kaynaklandığı fikrine varabilmesi biraz sinir bozucu,
biraz akıl dışı, biraz garip gelse de kitapta usul usul ilerledikçe bütün
bunlar normal görünmeye başlıyor.
Bu çocuk sahiden üst katta oturuyor olsaydı acaba bizim apartman
nelere gebe olurdu diye düşünmeden edemiyor insan. Kitap bittikten sonra ilk
günler etraftaki çocukların yüzlerine bakıp Alper Kamu’yu görmeye çalışıyor.
Hatta ekşisözlük’te Alper Kamu’nun Murathan Mungan'ın Yüksek Topuklar'ındaki
Tuğde bir araya gelmesi halinde ortaya nasıl bir cümbüş çıkacağını merak edecek
kadar ileri gidenler bile var. Koca koca laflar eden, kocaman adamlar gibi
felsefe yapan, yaşıtlarına politik konularda bile posta koyan, mahallede
meydana gelen bir cinayeti çözmeyi aklına koyup komisere bile haddini bildiren
bu çocukadam, daha hikayenin en başında, ağzını açar açmaz, kurduğu ilk cümlelerle
her okurun kalbini fethedecek türden bir velet ve ondan kesinlikle şeytan tüyü
var. Kendisi sağ sol meselelerinden de ziyadesiyle haberdar ve bu konularda
engin fikri var.
“…‘Boş ver bu işleri
Kerim Abi,’ dedim. ‘Sen söyle hele, hangi partiyi tutuyorsun?’
Şaşkın şaşkın suratıma
baktı. İdarenin casusu muyum acaba diye düşünüyordu sanırım. Kafasını dikip,
‘Ekmek partisi’ dedi.
‘Öyle bir parti yok ki’
dedim.
‘Hiçbir partiyi
tutmuyorum,’ diye ifade değiştirdi bunun üzerine. Bu devrim yapacak, ben de
göreceğim.
"...'peki sağcı
mısın, solcu mu?'
'yok bizim felsefemizde
sağ, sol.'
Felsefe? 'senin
felsefende ne var Kerim Abi?'
Nihayet hazır yanıtı
bulunan bir soruyla karşılaştığı için keyifle ünledi: 'bana derler kerim, bugün
buldum bugün yerim, yarına allah kerim!'
Hey gidi koca Marx,
diye geçti aklımdan, kalk mezarından da gör diyalektik nasıl
oluyormuş!..."
Şimdi havalar sıcak, haberler beter, durumlar sıkıcı, Facebook’ta
Twitter’da muhabbetler hep aynı rehavetle baymış vaziyette ve hiç esmiyor ve
sabahlar olmuyor bir türlü. Şöyle güle eğlene hatta acayip bir polisiye durumun
içinde heyecandan gerile gerile okunacak bir kitap lazımsa size, bu kitap o
kitap. Hatta Oğullar ve Rencide Ruhlar bir elinizde, Cehennem Çiçeği de yanı başınızda olsun ki biri bitsin, öbürü başlasın hemen peşinden.
“Gazanfer’in arakamdan
savurduğu küfür ve tehditleri hala işitebiliyordum. Sırtımı tahta duvara verip soluklandım.
Tabancamı sıkı sıkı tutarak yere çöktüm ve kendi kendime gülmeye başladım.
Hayatımın en hızlı günlerini yaşıyordum. Dövüşecek düşmanlar ve sevilecek
kadınlarla çevrelenmiştim. Gerçi silahım plastiktendi. Kadınlarım da öyle.”
Yorumlar